top of page

iŞVEREN MALİ SORUMLULUK POLİÇELERİ

Sorumluluk Sigortaları hakkında detaylı bilgi ve teklif almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz

AVUKAT SORUMLULUK POLİÇELERİ

     Sorumluluk Sigortasının Çeşitleri

      Sorumluluk sigortası borcun kaynağına ve isteğe bağlı olup olmamasına göre ayrıma tabi tutulabilir.

     1. Borcun Kaynağına Göre

     Sorumluluk sigortaları, kendisinden doğan sorumluluğun sigortalandığı borcun, bir akit veya kanun hükmüne istinat etmesine göre de iki ye ayrılır:

 

     Akdi Borçlara İlişkin Sorumluluk Sigortası: Kişiler, tarafı oldukları akitlerden doğabilecek olan sorumluluklarının da, sigorta ile teminat altına alınmasını sağlayabilirler. Ancak, akitten doğabilecek bütün borçlara ilişkin sorumluluklar sigortalanamaz. Bu akdi ilişkiden neşet eden borca ilişkin sorumluluğun sigortalanabilmesi için, onun doğumunun tesadüfi nitelikte olması gerekir. Zira, sigorta sadece tesadüfi nitelikte olan olaylar hakkında yapılabilir. Buna göre, doğumuna tesadüf nazarı ile bakılmayan sorumlulukların sigortalanması kabil değildir. Mesela, kefalet sözleşmesinde kefilin; garanti sözleşmesinde ise garanti verenin (garantörün) sorumlulukları bakımından bu tesadüfilik unsurunun mevcut olduğu kabul edilebilir. Keza, sigortacının sorumluluğu bakımından da aynı durum söz konusudur. Bu yüzden, bir sigortacının yapmış olduğu sigorta sözleşmeleri ile üzerine almış olduğu riskleri bir başka sigortacıya sigorta ettirdiği mükerrer sigorta (reasürans) da, bu kategoriye giren bir sigorta türü olarak kabul edilir.

      Kanuni Borçlara İlişkin Sorumluluk Sigortası: Bu sigorta türü ile teminat altına alınan borçlar, bir kanun hükmüne dayanan sorumluluktan kaynaklanır. Değişik haksız fiil sorumluluğu halleri için geliştirilmiş olan sorumluluk sigortaları, akla ilk gelen kanuni borçların sigortası ile ilgili uygulamalardır.

      Kanuni borçların sigortalandığı sorumluluk sigortaları, sorumluluk hukukunun gelişimini de etkilemiş ve özellikle şehir hayatına geçmiş sanayi ve teknoloji toplumları bakımından ayrı bir önemi bulunan kusursuz sorumluluk hallerinin kabulünü kolaylaştırmıştır.

     Görüldüğü gibi, sigorta hukuku ile modern sorumluluk hukuku arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Bununla beraber, borçlar hukuku ile daha yakından ilgilenen müellifler de, sigorta hukuku ile sorumluluk hukuku arasındaki yakın ilişkiye ve sigortanın yeni kusursuz sorumluluk hallerinin kabul edilmesinde müessir olduğuna işaret etmekle beraber, sigortanın bir gün sorumluluk hukuku yerine geçebileceği mülahazasına da şiddetle itiraz etmektedirler. Bu şekilde düşünen müellifler, sigortanın kişileri ihmalkar ve dikkatsiz veya kötü niyetli davranışlara sürükleyebileceği yönündeki endişelerin yanında, zarara kendisinin katlanması gereken hallerde, mağdura tazminat ödenmesinin de eşitsizlik ve haksızlık yarattığını belirtmektedirler.

 

      2. Yapılmasının İsteğe Bağlı Olup Olmamasına Göre

      Sorumluluk sigortaları isteğe bağlı olduğu gibi zorunlu olarak da yapılmaktadır.  

   İsteğe Bağlı Sorumluluk Sigortaları: Kural, diğer sigortalar gibi sorumluluk sigortalarının da ihtiyari olmasıdır. İsteğe bağlı sorumluluk sigortalarının yapılıp yapılmaması, çoğu zaman sigorta himayesinden istifa edebilecek kişilerin ihtiyarında olup; kişilerin böyle bir sigortayı yaptırıp yaptırmamaları onların aldıkları eğitim ve edindikleri hayat tecrübelerine göre taayyün eden bilgi ve bilinç düzeylerine bağlıdır. Hemen belirtelim ki; bir sözleşme ilişkisinde taraflardan birinin diğer tarafı böyle bir sigorta yaptırmaya icbar eden bir hükmün aralarındaki sözleşmede kararlaştırılmasını sağlaması yüzünden yapılması zorunlu kılınmış bir sorumluluk sigortası, hiçbir zaman karşımıza zorunlu sorumluluk sigortasının özelliklerini gösteren şekilde çıkmaz. Zira, bir sorumluluk sigortasının yapılmasının bu şekilde zorunlu hale getirilmiş olduğu durumlarda, bu zorunluluğa uyulmasına terettüp eden hüküm ve sonuçlar sadece sözleşme ilişkisinin tarafları arasında ileri sürülebilir.    

      Zorunlu Sorumluluk Sigortaları: Sigorta hukukunda zorunlu sigortalara özellikle sorumluluk sigortalarında ihtiyaç duyulmuş ve zarar görenlerin korunması amacıyla daha çok bu alanda sigorta mecburiyeti getiren yasal düzenlemeler yapılmıştır.

    Gerek kolektif gerekse ferdi alandaki güvenlik ihtiyacı, 20. yüzyılın başında yaşanan I. Dünya Savaşı, ardından 1929 ekonomik buhranı ve nihayet II. Dünya Savaşı sonrasındaki sosyal ve ekonomik çalkantıların gölgesinde giderek şiddetlenen bir halde gelişmiş, bu durum beraberinde kolektif güvenlik ihtiyacının sosyal sigortalarla, ferdi güvenliğin ise zorunlu sigortalarla sağlanmaya çalışılmasına neden olmuştur. Zorunlu sigorta düşüncesi bu kapsamda ilk olarak 18. yüzyılda ortaya çıkmış ve ilk uygulaması bazı Alman eyaletlerindeki evlerin yangın sigortasının yaptırılmasının zorunlu kılınmasıyla kendini göstermiştir. Zorunlu sigortalarda hareket noktasını oluşturan sosyal problemlerin yanı sıra özellikle 20. yüzyılın ilk yarısından itibaren araç trafiğinin gelişmesi, araçların sayısının artması, kazaya uğrayanların çokluğu ve zararlarının karşılanması gibi bazı gerekçeler de çok etkili olmuş; hatta 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hemen hemen tüm ülkelerde otomobil mali sorumluluk sigortasının yapılması zorunlu kılınmıştır. 20. asrın ikinci yarısından sonra hızla artan zorunlu sigortalar, 1980'li yıllarda en gelişmiş düzeye ulaşmıştır. Zorunlu sigortaların en yeni örneklerini ise çevre kirliliğine karşı Almanya ve Portekiz'de zorunlu kılınan sigortalar teşkil etmektedir.

     Zorunlu sorumluluk sigortaları, bir yandan objektif sorumluluk esasına dayanan ve objektif sorumluluğun temel özelliği gereği mağduru, kazaya neden olanın sorumluluğunu ispat yükümlülüğünden kurtaran bir sigorta türünü oluşturmuş, diğer yandan da zarar sorumlusu kişinin mali bakımdan yetersiz olması gibi hallerde sorumluluğun kayıt üzerinde kalmasına engel olmuştur. Zira modern sorumluluk hukukundaki eğilim, bir kişiyi sorumlu kılmaktan çok, gerçekleşen zararı giderme ve denkleştirme yönündedir. Bu düşünce tarzı, sebep sorumluluğunun genelleştirilmesi yanında sigorta fikrinin gelişmesini de beraberinde getirmiş ve en çok başvurulan sigorta olarak da sorumluluk sigortasını ortaya çıkarmıştır.    Önceden özel nitelik taşıyan bir çok sorumluluk sigortası türü zamanla ve devletin müdahalesiyle zorunlu hale getirilmiştir.

     İhtiyari sorumluluk sigortasında sosyal amaç biraz daha geri plandayken, zorunlu sorumluluk sigortalarında üçüncü şahsın menfaatinin korunması esas alınmış ve sigortacının üçüncü şahsa karşı ileri sürebileceği defiler de daha fazla sınırlandırılmıştır. Bununla birlikte zorunlu sorumluluk sigortalarının birçoğunun genel şartında, zarar gören şahsa sigortacıya doğrudan başvuru hakkının tanındığı da görülmektedir.

     Zorunlu sigortalarda bir amaç birliği olmamakla birlikte, bu tür sigortalarda hedef genellikle; milli servetin korunması, sosyal fayda ve emniyetin tesisi ile belirli bir rizikoya maruz kalanların korunması gibi esaslara dayanmaktadır.

      Bu sigortaların zorunluluğunun yanı sıra koruyucu nitelikte olması da esastır. Bu husus özellikle kendini zorunlu sorumluluk sigortalarında daha net bir biçimde ortaya koymaktadır. Zira, sorumlu kişinin mal varlığı, tazminatı ödeyecek güçte değilse, zarar gören üçüncü kişinin zarara katlanması gibi sakıncalı ve adil olmayan bir durumun doğmasını zorunlu sorumluluk sigortası önleyecektir. Bu durum bilhassa zarar gören ve bu nedenle korunmak istenen üçüncü kişiye, sigortacıya karşı doğrudan başvuru ve dava hakkı tesis etmek suretiyle gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Zorunlu sorumluluk sigortalarının bir diğer özelliği de nispi nitelikte olmasıdır. Her ülke için tartışmasız kabul edilen, somut bir muhtevası olan mutlak bir zorunlu sorumluluk sigortası mevcut değildir. Nitekim, aynı riziko, bir ülke bakımından yerel sebeplerle sigorta mecburiyetine tabi tutulmaktayken, diğer ülkeler bakımından aynı riziko için zorunlu bir sigorta tesisine ihtiyaç görülmemektedir.

      Zorunlu sorumluluk sigortaları bakımından önem arz eden temel hususlardan birisi de sözleşme özgürlüğünün ihlalidir. Borçlar Hukukunun ana ilkelerinden biri olan sözleşme özgürlüğü, özel sigortalarda da ana prensiplerdendir. Sözleşme özgürlüğü, sözleşmenin kurulması ve koşullarının belirlenmesinde kişilerin özgür iradeleriyle karar verebilme serbestisini ifade eder. Bu kapsamda bir borç kaynağı olarak sözleşmeler, ancak kişinin kendi serbest iradesi varsa hak veya borç doğurabilir. Anayasamızın 48. maddesinde sözleşme özgürlüğünün kişilerin temel hak ve özgürlüklerinden birisi olduğunu kabul ederek, "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. " hükmünü getirmiştir.

       Özel hukuk bakımından sözleşme özgürlüğünü sınırlandırarak sözleşme yapma zorunluluğunun öngörülmesi oldukça nadirdir. Bu hususlardan biri de 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu'nda yer almaktadır. Sigortacılık Kanunu'nda da mülga 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu'nda olduğu gibi kamu menfaati amacıyla belirli sigortaların zorunlu hale getirilebileceği hüküm altına alınmıştır. Sigortacılık Kanunu'nun 13. maddesine göre kamu menfaatinin bulunması kaydıyla her türlü sigortanın zorunlu hale getirilebilmesi mümkündür. Eski düzenlemeden farklı olarak SK'da, zorunlu hale getirilebilecek sigortaların sadece sorumluluk sigortası olması gerekliliği de ortadan kaldırılmıştır3. Sigortacılık Kanunu'nun anılan maddesi çerçevesinde zorunlu sigortaların ihdasında "kamu yararı" gereği sosyal koruma/sosyal fayda ilkesine üstünlük tanınarak, sadece sözleşme özgürlüğüne değil aynı zamanda meslek seçimi, çalışma, girişim özgürlüğü gibi bazı temel özgürlüklere de ağır sınırlandırmalar getirilmiştir. Bu gerekçelerle zorunlu sigortalara hakim olan hükümler bilhassa sigorta ettirene, sigorta mecburiyetine ve cezalara ilişkin olarak, fonksiyonları gereği istisnai nitelik arz ettiklerinden geniş yorumlanmamalı ve mahiyetçe benzer ilişkilere kıyasen uygulanmamalıdır.  

       Sözleşme yapma zorunluluğunun olduğu bir durumda, doğal olarak sözleşmenin muhtevasını belirleme ve karşı akit tarafı seçme hürriyeti de tam olamayacaktır. Çünkü, SK'nın 12/f.l maddesi hükmü gereği, Sigortacılık Kanunu ile diğer kanunlara göre ihdas edilen zorunlu sigortaların teminat tutarları ile tarife ve talimatlarının Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan tarafından tespit edileceği öngörülerek, sözleşmenin muhtevasını belirleme özgürlüğü de sınırlandırılmaktadır. Öte yandan Kanunun 13. maddesinde sigorta şirketlerinin ilke olarak faaliyet gösterdiği sigorta branşlarının kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamayacakları hüküm altına alınarak, sözleşme özgürlüğü kapsamında sözleşmenin karşı tarafını seçme özgürlüğü de sınırlandırılmıştır. Gerçi bazı kurum ve kuruluşların hak sahibi sayılan kişilerin talebi üzerine bunlarla belirli bir sözleşme yapma yükümlülüğünü ifade eden "sözleşme yapma mecburiyetinin" sigorta hukukuna yansımış şekli olan zorunlu sigorta uygulamasında; bir kişi için sözleşme yapma zorunluluğunun olduğu bir durumda, sözleşmenin karşı tarafı için de böyle bir zorunluluğunun olması kaçınılmazdır.

    Ülkemizde uygulanan zorunlu sorumluluk sigortalarının bir kısmı doğrudan doğruya kanun koyucu tarafından ihdas edilmiştir. Ancak, Sigortacılık Kanunu'nun 13'üncü maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu da kamu yararı açısından gerekli gördüğü hallerde zorunlu sorumluluk sigortalarını ihdas etmeye yetkilidir.

      5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 13. maddesinde öngörülen düzenlemenin bir benzeri de 6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun 1483. maddesine taşınmıştır. Bu düzenlemede "Diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, sigortacılar, faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yaptırmaktan kaçmamazlar." denmiştir. Nitekim Kanunun madde gerekçesinde, sigorta sözleşmelerinin iki taraflı bir hukuki işlem olduğundan, sözleşme yapma zorunluluğunun sonuç getirebilmesi için bu zorunluluğun iki taraflı olması gerektiğine işaret edilmiş ve bu noktada sigortacı açısından da zorunluluk öngörülmeden sadece sigorta ettirene sözleşme yapma zorunluluğunun getirilemeyeceği ifade edilmiştir.

     Anayasanın 13. maddesine göre, sözleşme özgürlüğünün sınırlandırılması ancak kanunla gerçekleştirilebilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Anayasanın 48. maddesi kapsamında sözleşme özgürlüğü de temel hak ve hürriyetlerden sayıldığı için zorunlu sigortaların teknik anlamdaki yaratıcı-normatif kaynağının kanun olması gerekir. Zira, zorunlu sorumluluk sigortalarının, "kanunen sigorta akdi kurma mecburiyeti" ve "bir sigorta akdinin varlığı" olmak üzere temel iki unsuru bulunmaktadır. Diğer taraftan Anayasada kanun ile düzenleneceği belirtilen hususların başka bir organ tarafından başka bir işlemle yerine getirilmesi mümkün değildir. Çünkü, kamu hukukunda hiç bir devlet organı, kanunlardan aldığı yetkileri açık bir yasal düzenleme olmadıkça başka bir devlet organına devredemez. Yasama organının hakkında kanuni düzenleme olmayan bir alanda yürütme organına doğrudan doğruya asli düzenleme yetkisi vermesi de Anayasanın yasama yetkisinin devredilemeyeceğine ilişkin 7. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

     Bu kapsamda, 7397 sayılı mülga Sigorta Murakabe Kanunu'nun zorunlu sigortalara ilişkin 29. maddesindeki yapının, SK'nun 13. maddesine taşınması hukuk tekniği açısından eleştirilmektedir5. Bu eleştirilerin büyük bir çoğunluğunun haklılık payı vardır. Ancak konuyu şimdiye kadar belirtmeye çalıştığımız hususlar çerçevesinde, zorunlu sigortaların nevi şahsına münhasır özellikleri dahilinde değerlendirmek gerekir. Nitekim bu sigortalardaki temel amaç, sosyal fayda, sosyal koruma, zarar gören üçüncü şahsın zarara katlanması gibi adil olmayan sakıncalı bir durumu bertaraf etmek ve bu neticede toplumsal ve sosyal anlamda kamusal yararı gerçekleştirebilmektir. Kaldı ki bu husus zorunlu sigortaların çok büyük bir kısmını teşkil eden sorumluluk sigortalarında çok daha etkin bir şekilde hissedilmektedir. Bunun ötesinde, ülkemizde yasama faaliyetlerinin çok uzun bir süreç alması ve temel bazı yasaların bile uygulamaya konmasında yaşanan gecikmeler dikkate alındığında, zorunlu sigortaların ihdasının kanuna endekslenmesi, bu sigortalardan beklenen faydanın ve kamu yararının her durumda sağlanmasına imkan tanımayacaktır. İfade etmeye çalıştığımız bu hususların hiçbir şekilde, anayasa hükümlerine aykırılık teşkil eden bir husus yaratma ve bu durumu savunma şeklinde değerlendirilmemesi gerekir. Zira Sigortacılık Kanunu'nda yer alan bu hüküm, zorunlu sigortaların münhasıran Bakanlar Kurulu Kararı ile ihdas edilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Bu hükmün yorumlanmasında, zorunlu (sorumluluk) sigortaların mahiyeti ve amaçladığı kamusal yarar gereği, uygulamanın ihtiyaç gösterdiği bazı hallerde, bu sigortaların Bakanlar Kurulu Kararıyla da ihdasına olanak tanındığı dikkate alınmalıdır.

       Ülkemizde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. ve 91. maddeleri kapsamında öngörülen Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, 4925 sayılı Karayolları Taşıma Kanunu'na müsteniden uygulamaya konulmuş olan Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası, Elektronik İmza Kanunu'nun 13. maddesi ile öngörülen Zorunlu Sertifika Mali Sorumluluk Sigortası ile 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu'nun 132 ve 138. maddeleri ve Finansal Kiralama Kanunu'nun 17. maddesi ile öngörülen sorumluluk sigortaları yasal dayanağı kanun olan sorumluluk sigortalarına örnek teşkil etmektedir. Bu kapsamda da görüldüğü üzere, SK'nun 13. maddesine dayanarak sorumluluk sigortalarının sırf Bakanlar Kurulu Kararına istinaden ihdas edildiğini söylemek mümkün değildir.

     Zorunlu sorumluluk sigortalarının amacı, sigortalıların fiil ve davranışları veya araç ve işletmeleri yüzünden mağdur olan kişilerin fazla bir zahmet ve hukuki sorunla karşılaşmadan tazminat alacaklarına kavuşmalarıdır. Yani, zorunlu sorumluluk sigortalarında teknik olarak sigorta himayesinden istifade eden kişiler, zahiren sanki bu sigortaların sigortalılarıymış gibi gözükse de; zorunlu sorumluluk sigortalan ile asıl korunmak istenen kişiler, sigortalıların zarar vermiş olduğu mağdurlardır.

       Bir sigorta türünün zorunlu sigorta kapsamına alınmasının avantajları yanında dezavantajlarının bulunduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Zorunlu sigortalarla bireysel ve toplumsal açıdan endişe verici risk unsurunun ortadan kalkması ve devletin bu alanlardaki denetim rolünden ve yükümlülüğünden sıyrılması bu sigortalar açısından olumlu sonuçlar doğururken; özellikle yabancı ülke ör»tik|prjnde olduğu gibi mahkemelerin zorunlu sigortaların mevcudiyeti halinde zarar gören lehine ve dolayısıyla şirketle^ aleyhine daha yüksek tazminatlara hükmetmesi, kanuna dayanan zorunlu sigortaların sunduğu teminatların günün koşullarına uyarlanmasındaki hukuki sıkıntılar ve sigortacılık tekniği açısından yaşanan bazı sorunlar bu sigortaların dezavantajlarını oluşturmaktadır. Bu nedenledir ki, bu sigortaların sadece ihtiyaç duyulan ve kontrolü mümkün olan alanlarda, genelleştirmeden istisna şeklinde uygulanması gerekir.

      Bu kapsamda dünya sigortacılık piyasasına baktığımız zaman; ulaşım, mesleki kazalar ve bu çerçevede özellikle mesleki sorumluluk riskleri, spor ve eğlence faaliyetleri, doğal afet-çevre kirliliği-nükleer enerji gibi muhtelif çevresel felaketlere neden olabilecek çeşitli ekolojik riskler, zorunlu sorumluluk sigortalarının en yaygın uygulanış tarzları olarak karşımıza çıkmaktadır.

     Hal böyle olmakla birlikte, bir sorumluluk sigortası ihdas edilirken her ne kadar mağdurların korunması amacı her zaman ikna edici bir argüman olsa da, yegane dayanak bu olmamalı; mutlaka 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 13'üncu6 maddesinin birinci fıkrasında da işaret olunan zorunlu hale getirilen sorumluluk sigortasının ihdasına ilişkin kamusal yararın bulunup bulunmadığına dikkat edilmelidir.

       Eğer, bir sorumluluk sigortasının konusunu oluşturan sorumluluklar dolayısıyla mağdur olabilecek kişilerin sayısı anımsanmayacak kadar fazla ise veya hakkında sigorta sözleşmesi yapılacak olan kişilerin fiil ve davranışları veya araç ve işletmeleri sıklıkla veya kaçınılmaz surette üçüncü kişilerin zarara uğramasına neden olabilecek bir tehlikeyi barındırıyorsa, kamusal yararın mevcut olduğu söylenebilir. KENDER'in isabetli olarak işaret ettiği gibi; zorunlu sigortaların sırf belli bir fonun tesisi amacıyla ihdas edilmemesi gerekir. Yazar'a göre, milli servetin korunması ve toplumun genelini ilgilendiren bir sosyal faydanın yaratılması zaruretinin bulunmadığı ahvalde zorunlu sigorta ihdası yoluna gidilmemelidir.

      Kanun Koyucu, yaşanabilecek sıkıntıları düşünerek ülkedeki sigorta şirketlerini de, 5684 sayılı Sigortacılık Yasasının 13 ncü maddesi gereği faaliyet gösterdikleri sigorta branşlarının kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmakla mükellef kılmıştır.

bottom of page